Yürüyor yollar
Durduğum gibi önümden geçiyor.
Engel olmaya engel ol
Duygusu parçalıyor tabanlarımı.
Parçalanmış tabanlar
Bütünlükten yoksun kalplere varıyor.
Ruh derinine sıkıştırdığı
Kemik yığınlarını betimliyor.
Et değil, neden?
O bile varlığından isyan ediyor.
Çocukluğum kabaca,
Ayaklarımda birikiyor.
Bir meşin yuvarlamaktan ibaret değil.
Coğrafya çizgilerin egemenliğinde iken
Basmadığım topraklar,
Şahitlik edene ağlıyor.
Şahidim ben de artık,
Bir bebeğin içtiği şerbete.
Kan kokusu siniyor tırnak aralarıma
Meşinin bir anlamı kalmıyor tabii.
Ayaklarım vurmak istiyor,
Algısı tüccarın demir yığınlarında.
Faydasız çırpınışlar sarıyor,
Zihnin kentlerini.
Kentlerin zihinleri unutuyor
Doğmamışın acı sesini.
Sessizlikten çıt çıkıyor da
Neden gümbür gümbür sesler
Sessizliği diretiyor.
Top sesleri çınlıyor dört bir kulakta.
Bu vurduğun gol olmuyor
Attığın kurşun yazmıyor
Demir sesleri korunaksız kılıyor.
Bu yaygara sükûn getiriyor
Doğmamış olan susmuyor
Tüccar, kasadan yeşili çıkartıyor,
Ancak bu yeşilin bedeli
Nasıl o kadar nefes oluyor?
Çocukluğumuz,
Cahil yalanların diyarı.
Gençliğimiz entelektüel zokanın
Hâkimiyet sahası.
Ölümlerin bireyselliği
Nakşedilmişken levhalara,
Toplu nefssizliğin itkisi ile
Toplu bir nefes veriş,
Bir yara açmıyor, yasalarımızda.
Yasamız mümin vicdanı,
Ancak kesilmiş Kudüs'ün damarları.
Şam artık ekmek üretmiyor midesizlere.
Bosna'yı bir çingenenin bahar türküsü hatırlatıyor bize.
Karabağ'daki levhalar bir feryadın konağını işaret ediyor.
Konfüçyüs'ten hatalı iktibasımız hayata geçiyor.
'Görmedik!, Duymadık!, Söylemedik!'
Parçalanmış duygularımız yok bizim,
Duygulanmış parçalar var ortada.
Tümel bir kanaat aktaramıyor kendini doruklarımıza.
'Bir'... korkutuyor.
Vesvese damarlarımızda.
Engel olmaya engel ol
Duygusu parçalıyor tabanlarımı.
Parçalanmış tabanlar
Bütünlükten yoksun kalplere varıyor.
Ruh derinine sıkıştırdığı
Kemik yığınlarını betimliyor.
Et değil, neden?
O bile varlığından isyan ediyor.
Çocukluğum kabaca,
Ayaklarımda birikiyor.
Bir meşin yuvarlamaktan ibaret değil.
Coğrafya çizgilerin egemenliğinde iken
Basmadığım topraklar,
Şahitlik edene ağlıyor.
Şahidim ben de artık,
Bir bebeğin içtiği şerbete.
Kan kokusu siniyor tırnak aralarıma
Meşinin bir anlamı kalmıyor tabii.
Ayaklarım vurmak istiyor,
Algısı tüccarın demir yığınlarında.
Faydasız çırpınışlar sarıyor,
Zihnin kentlerini.
Kentlerin zihinleri unutuyor
Doğmamışın acı sesini.
Sessizlikten çıt çıkıyor da
Neden gümbür gümbür sesler
Sessizliği diretiyor.
Top sesleri çınlıyor dört bir kulakta.
Bu vurduğun gol olmuyor
Attığın kurşun yazmıyor
Demir sesleri korunaksız kılıyor.
Bu yaygara sükûn getiriyor
Doğmamış olan susmuyor
Tüccar, kasadan yeşili çıkartıyor,
Ancak bu yeşilin bedeli
Nasıl o kadar nefes oluyor?
Çocukluğumuz,
Cahil yalanların diyarı.
Gençliğimiz entelektüel zokanın
Hâkimiyet sahası.
Ölümlerin bireyselliği
Nakşedilmişken levhalara,
Toplu nefssizliğin itkisi ile
Toplu bir nefes veriş,
Bir yara açmıyor, yasalarımızda.
Yasamız mümin vicdanı,
Ancak kesilmiş Kudüs'ün damarları.
Şam artık ekmek üretmiyor midesizlere.
Bosna'yı bir çingenenin bahar türküsü hatırlatıyor bize.
Karabağ'daki levhalar bir feryadın konağını işaret ediyor.
Konfüçyüs'ten hatalı iktibasımız hayata geçiyor.
'Görmedik!, Duymadık!, Söylemedik!'
Parçalanmış duygularımız yok bizim,
Duygulanmış parçalar var ortada.
Tümel bir kanaat aktaramıyor kendini doruklarımıza.
'Bir'... korkutuyor.
Vesvese damarlarımızda.
16 Nisan 2013, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder