Yeşilin Bedeli ve Yasa



Yürüyor yollar
Durduğum gibi önümden geçiyor.
Engel olmaya engel ol
Duygusu parçalıyor tabanlarımı.

Parçalanmış tabanlar
Bütünlükten yoksun kalplere varıyor.
Ruh derinine sıkıştırdığı
Kemik yığınlarını betimliyor.
Et değil, neden?
O bile varlığından isyan ediyor.

Çocukluğum kabaca,
Ayaklarımda birikiyor.
Bir meşin yuvarlamaktan ibaret değil.
Coğrafya çizgilerin egemenliğinde iken
Basmadığım topraklar,
Şahitlik edene ağlıyor.

Her Fikir İçimde Bir Çift Kelepçe


Bir ara (19 Aralık 2014) haber bültenlerini takip ederken birinde Pınar Selek davasının 4. kez beraatla sonuçlandığı bildiriliyordu. Haberi yeğenim Şevval’le (o zamanlar yaş 10) birlikte dinledik. Pınar Selek ismini duyduğu anda Şevval’in tepkisi beni hem şaşırttı hem de zaten düşündüklerim üzerine bir daha düşünmeye sevk etti: “Pınar Selek, benim en sevdiğim yazarlardan biri. İki kitabını (Su Damlası, Yeşil Kız) okudum, ikisi de çok iyiydi.” Onun bu yorumu, birkaç farklı temel içeriğe sahip göründü bir anda. Öncelikle 10 yaşındaki bir çocuğun, kitap ve yazar konusunda geliştirdiği eleştirel refleksin hakikatiyle karşılaşmak beni şaşırttı. Belki okuma-yazma eğilimini, öğreniminin ilk anından itibaren okuduğu 350’yi aşkın kitapla geliştirmiş bir çocuğun bu eylem tarzına sahip oluşu olağandı ancak bunun bu kadar erken ortaya çıkışı yine de benim için müspet manada şaşırtıcıydı. Bu içerikle bağlantılı bir diğer nokta, ona yukarıdaki tercihi yapmasını sağlayacak olguların hepsinin aynı anda orada bulunmuş olması. Yani tercihleri arasına Pınar Selek isminin yerleşmesini sağlayabilecek ortamın varoluşudur. Hem ferdî hem de toplumsal manada bir okuma kültürünün gelişimini ancak ön kabullerden arındırılmış böylesine bütüncül kitaplıklar sağlayabilecektir.

Andrei Rublev Filmi Üzerine


Künye-Giriş

Yönetmen: Andrei Tarkovsky
Oyuncular: Anatoli Solonitsyn,  Ivan Lapikov, Nikolai Grinko
Yapım Yılı: 1966
Süre: 205 dk.

          Ne Anlatıyor?

Andrei Tarkovsky’nin ikinci filmi olan Andrei Rublev, 15. yy.’ın başlarında Rusya’da geçmektedir. Rus Ortaçağı’nın dönemin en önemli Rus ressamı, ikon ve fresk sanatçısı Andrei Rublev üzerinden anlatıldığı filmde, bir ressamın mistik ancak izleyiciye saf gerçekçi yansıyan yolculuğu sırasında karşılaştığı durumlar betimlenerek, Ortaçağ Rusya’sına değinmek istiyor Tarkovsky. Aslında iki başlı bir anlatım çerçevesi çiziyor bize. Biri halk ve soylu çatışması çizgisindeki meseleler iken diğeri ise ferdi maneviyatın tekamülüne imkan veren evrelerin duyurulması şeklindedir. 

The Fall (Düşüş) Üzerine Aşırı Bir İnceleme*

Künye-Giriş




Yönetmen: Tarsem Singh
Senaryo: Dan Gilroy
Yapımcı: Tarsem Singh
Müzik: Krishna Levy
Görüntü Yönetmeni: Colin Watkinson
Oyuncular: Catinca Untaru, Lee Pace

The Fall (Düşüş), Hindu yönetmen Tarsem Singh’in aynı teknik ve felsefi arka planla hazırladığı ikinci çalışması olarak sinema tarihine kaydını yapmış bir film. Singh, belki de Hindu olmasının etkisiyle filmlerinin içerik, üslup ve tekniği için mistik ve gerçeküstü öğelerden verimli biçimde yararlanmayı becerebiliyor. İlk filmi The Cell (Hücre) de olduğu üzere The Fall (Düşüş) da da Tarsem, görüntü ve sanat yönetiminde başarılı oluyor. Hatta Düşüş filmiyle Tarsem, belki de bir daha başka bir yönetmenin ulaşamayacağı bir kademeye yerleştiriyor çalışmasını. Hint, Amerikan ve İngiliz ortak yapımı olan film isminden mülhem, düşüşün kaçınılmazlığı içindeki kaderci eğilimleri, gerçek ile hayali bir masal üzerinden bilinç ve bilinç dışı bağlamında anlatıma çabalayan bir yapım olma özelliği taşıyor.